İyisaatte olsunlar adlı performans grubu medyanın zulmüne uğradığını düşündükleri Melek Yargıcı ile aralarında kurdukları bağı kısa filme döktü...
Melek Yargıcı sarhoş bir şekilde kameralara yakalandığında hem medyanın hem de sosyal video paylaşım sitelerinin malzemesi olmuştu.
Bir kadın tek başına sarhoş olamaz mıydı? Bu toplumun normlarına mı tersti, tolare edilebilecek olan sadece bir erkeğin sarhoş olması mıydı?
Peki ya travesti, transseksüel, gey, lezbiyen ve biseksüeller? Toplumun zaten yok saydığı ve görünmez kıldığı bu insanlar Melek Yargıcı ile aralarında nasıl bir ortak nokta buldu?
Bütün bunları cevabını 9. AFM Bağımsız Filmler Festivali'nde 'Türkiye’den Kısalar – İtiş Kakış Bölümü’nde “Ben Tekim!” adlı kısa filmleri gösterilecek olan İyisaatteolsunlar adlı performans grubu verecek.
Eylül 2009'da kurulan İyisaatteolsunlar’dan Boysan Yakar sorularımızı yanıtladı:
Bu filmin çekilmesi ve !f'e katılma süreci nasıl gelişti peki?
Aslında bir filmden ziyade uzun soluklu bir performansın finalinin kaydını seyirci izliyor. Karşı Sanat'ın düzenlediği Hayal-et adlı bienal karşıtı /sistem karşıtı /piyasa karşıtı sergiye hayalet olarak katılan bir grup zamansız görünmez, öteki olarak katılmamızla vuku buluyor. Geçmiş korku tüneli işimizden etkilenen sergi çağırıcıları halihazırda güncel korkuları sanat ve performans gibi aracılarla ve biraz da korkusuzca ele alışımızdan etkilenmiş olmalarından ötürü sergiye katılmamızı istediler. Biz de serginin adına yaraşır bir iş yapma kararı alıp hem sergiyi hem de kendini eleştiren 13 kişiden oluşan bir dizi münferit veya zaman zaman gruplar halinde olan, neredeyse tamamı doğaçlama performanslar gerçekleştirdik. Ben Tekim videosuysa bu sergide geçirdiğimiz üç saatlik akışın son 10 dakikası.
Bundan önce sadece Sümerbank işi mi var?
Bundan önce bağımsız olarak tüm grup üyeleri kendi çapında ama yine iyisaatteolsunlar adına küçük / iç gıcıklayıcı işler peşindeydiler. İlk ortak ve planlı işimiz Sümerbank binasının dehlizlerinde gerçekleşen korku tüneli yerleştirmesi oldu. Yirmiyi aşkın katılımcının bileşenlerini oluşturduğu bu bir kaç saatlik etkinlik neredeyse hiç duyurusunu yapmadan 300’e yakın misafiri ağırladı.
Film konusunu Melek Yargıcı'nın sarhoş olup kameralara yakalanmasından mı alıyor yoksa bu sadece bir tesadüf mü?
Melek Yargıcı, “Ben Tekim” naralarıyla malzeme olduğu magazin videosundan sonra herkes tarafından epey ağır eleştiriye maruz bırakıldı. Medyanın da aradığı sarhoş, kötü diye mimlenecek o; genel 'ahlaklı' aile tavrının karşıtı yeri doldurmuş, görüntülerin yayımlandığı sırada bolca programa konu olmuştu. Bir kadının tek başına sarhoş olup gecesini bitirme hakkı Türkiye medyasında olanaksız bir durummuş gibi lanse edildi. Keza sarhoş olmak da erkeklere aitti. Melek'de gece vakti yalnız bir hayalet gibi bir kaç kameraya yakalanmıştı. Keza elbisesi beyaz kendisi bir melek kadar güzeldi. Bizim de ilgimizi çok çekti.Sergi sırasında bir kaç saat süren görünmezlik deneyiminden sonra aynı Melek'in kameralara yakalanması gibi biz de kameralara yakalandık. Bu finali de Türkiye'den Kısalar Programı kapsamında 15.30'da başlayacak gösterimde izleyebilirsiniz.
Filmin cinsel duruşunuzla bağlantısı nedir?
Tabii ki de doğrudan alakası var. Bir grup yakın arkadaşın ortak kaygılarını ifade etmek amacıyla bir araya gelmiş travesti, transseksüel, gey, lezbiyen ve biseksüellerden oluşuyor, heteroseksüel katılımcılarımızda var. Keza Hayal-et sergisine katılma derdimizin altında da toplumun bizi tamamiyle ırgalayan, görünmez kılan, ötekileştiren zihniyetine cevaben birer hayalet, sevilmeyen cin-peri, görülmek istenmeyen yaratık gibi katılmamız da medyanın, devletin, emniyetin, genel ahlakın bize bakan pencerelerinden üzerimize iliştirdiği sıfatların neredeyse çoğunun korkuyla alakalı olduğuna da dikkat çekmek istemesiyle çok doğru orantılı.
İyisaatteolsunlar’ın “Ben Tekim!” performansını 9. AFM Bağımsız Filmler Festivali’ndeki 17 Şubat Çarşamba Saat 15.30’da AFM Fitaş Salon 1’de izleyebilirsiniz.
Entelektüel fahişe
Solcu, Marks'ın arkadaşı gazeteci Swinton, 1880 'lerde New York Times'ta yazıyor. Gazete bir yahudi tarafından satın alındıktan sonra düzenlenen toplantıda, davetli gazeteciler basının onuruna kadeh kaldırmak üzere kürsüye çağırıyorlar onu. Swinton elindeki kadehiyle kürsüye çıkıyor. Çıt yok.... Ve tarihi cümleler dökülüyor bir bir ağzından.
"Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika'da "Özgür bağımsız basın" diye birşey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz biz de..." diye başlıyor sözlerine; "Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın önceden basılmayacağını bilirsiniz çünkü. Çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için haftalık bir ücret ödüyorlar. İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır. Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır. Gazetemin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan işimden atılırdım. Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de… Öyleyse şimdi burada "bağımsız özgür basının" (!) "şerefine" (!) kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların oyuncakları, kullarıyız. Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız...
Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz.
Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı .
Bizler entelektüel fahişeleriz.”
Not: Swinton toplantıyı şaşkın bakışlar arasında terk etti.. Gazeteden istifa etti ve kimseden para almaksızın 'John Swinton's paper diye tek yapraklı bir "gazete" çıkartmaya başladı.
"Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika'da "Özgür bağımsız basın" diye birşey olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz biz de..." diye başlıyor sözlerine; "Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın önceden basılmayacağını bilirsiniz çünkü. Çalıştığım gazete bana düşüncelerimi özgürce yazmam için değil, tersine yazmamam için haftalık bir ücret ödüyorlar. İçinizde benzer biçimde benzer ücret alan başkaları da vardır. Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokakta başka bir iş arıyor olacaktır. Gazetemin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim, 24 saat dolmadan işimden atılırdım. Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de… Öyleyse şimdi burada "bağımsız özgür basının" (!) "şerefine" (!) kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların oyuncakları, kullarıyız. Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız...
Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz.
Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı .
Bizler entelektüel fahişeleriz.”
Not: Swinton toplantıyı şaşkın bakışlar arasında terk etti.. Gazeteden istifa etti ve kimseden para almaksızın 'John Swinton's paper diye tek yapraklı bir "gazete" çıkartmaya başladı.
Subscribe to:
Posts (Atom)