Ezber Bozan Rüyalar
İspanyol yönetmen Luis Buñuel, "Neden rüya gören bir insanın rüyasını ben de göremiyorum? Can sıkıcı bir durum bu. Ben sinema yaparak böyle bir engeli ortadan kaldırıyorum" dediği zaman muhtemelen Güney Koreli Kim Ki Duk'un dehasını öngörmemişti. Siz hiç rüyalarınız gerçek olsun istediğiniz mi? Rüyalarınızda yarattığınız bir dünya da kalmak ya da o dünyadan arkanıza bakmadan kaçmak istediniz mi? Şimdi rüyalar ve rüyalarda yaşamakla ilgili aklınızdaki bütün soruları bir kenara bırakın çünkü Kim Ki Duk'un son film "Rüya" bütün ezberlerinizi bozuyor. Japon oyuncu Joe Odagari'nin canlandırdığı Jin, sevgilisi tarafından terkedilmiş ve çektiği acıdan gecesi gündüzüne karışmış bir genç. Yaşadığı hayatta evin her yeri hâlâ sevgilisinin anıları ile dolu, geceleri ise rüyasında sevgilisinin peşinden gidiyor. Onu izliyor, takip ediyor... Bir gece yine rüyasında sevgilisini takip ederken başka bir arabaya çarptığını görüyor ve fırlayarak uyanıyor. Derin derin ve kesik kesik nefes alıyor. Rüyası o kadar gerçek geliyor ki Jin'e kalkıp rüyasında kaza yaptığı yere gidiyor ve gerçekten bir kaza olduğunu görüyor. Afallamış ve bir o kadar da korkarak polise yaklaşıp olayla ilgili bilgi almaya çalışıyor. Biz bu sırada Jin'in siyah jipini görüyoruz ama polisin verdiği araba eşgali ise beyaz... Bu noktada filme Koreli oyuncu Lee Na-Young'ın canlandırdığı Ran dahil oluyor. Evinden apar topar polis karakoluna götürülen ve durmadan "Ne yapıyorsunuz? Ben bütün gece uyuyordum" diye bağıran beyazler içinde bir genç kız. Polis karakolunda Ran ifade verirken, Jin devamlı polis şefinin ve Ran'ın sözünü keserek aslında bütün bunları kendisi rüyasında gördüğünü ve aslında arabaya da kendisinin çarptığını anlatmaya çalışıyor. Polis şefi Jin'i azarlamaya başladığında ise film ilk ve tek gerçekliği ile çarpışıyor. Bir adamın rüyasında gördüğü şeyleri bir kızın yaşıyor olması ne kadar gerçek olabilirdi ki? İşte bu noktada Kim Ki Duk'un o ince zekası hünerini gösteriyor ve biz aslında Ran'ın uyurgezer olduğunu öğreniyoruz. Aşk acısı çeken bir adamın rüyaları bir uyurgezerin vücudunda hayat buluyordu. Ama bu hüner bununla da kısıtlı değildi, Ran tiksindiği için ayrıldığı için eski sevgilisine gidiyordu bu uyurgezer hallerinde her gece. Yin Yang gibilerdi aslında... Jin terkeden sevgilisinin özlemi ile yanıp tutuşuyordu. Uyanık olduğu zamanla onun hasreti ile yanıp tutuşuyordu, rüyalarında ise onun peşinden ayrılamıyordu. Ran ise sevgilisini artık ona dayanamadığı için terketmişti ama Jin'in rüyalarını gerçekleştirdiği sırada kendisini hep eski sevgilisinin yanında buluyordu. Sabah kendi yatağında uyandığında ise bir dakikasını bile hatırlamıyordu. Geriye ise birbirini hiç tanımayan iki insanın bu açmazdan kurtulması kalıyor. İlişkilerin sarpa sardığı çıkmaz sokaklardan, aşk acısı çekmeye, zihnimizde biriktirdiğimiz anılardan iletişememeye kadar birçok konuya el atan Kim Ki Duk yine bütün filmlerinde olduğu gibi şaşırtmaya ve bir görsel şölen sunmaya devam ediyor. Filmde kalabalık yerine boş sokaklar ya da terkedilmiş gibi gözüken tapınaklar karşılıyor sizi. Jin ve Ran dışında da çok fazla oyuncu bulunmuyor aslında filmde. Filmin sadeliği bu alanlarda da kendisini gösteriyor. Kim Ki Duk severler için bu sefer belki şiirsel kisvesi altında verilen o şiddet dozajı biraz yükselmiş olabilir ama yine de yönetmenin sadık izleyicilerinin rahatsız olacağını sanmıyorum. "Please Teach Me English" filmi ile meşhur olan ve Kore'nin Lee Na-Young'a eşlik eden Joe Odagari de aslında Miwa Nishikawa'nın yönettiği "Sway (Yureru)" filmindeki oyunculuk performansından bu yana Kim Ki Duk'un ilgisini çekiyormuş zaten.
(Taraf Gazetesi)
Labels:
Taraf Gazetesi