Susan Sontag



Fotoğrafa yeni başlayanlara verilen iki kitap vardır; birisi John Berger'in Görme Biçimleri, diğeri ise Susan Sontag'ın Fotoğraf Üzerine'si. Bu kitaplar tekniğinizi geliştirmez ya da değiştirmez ama algınıza yeni bir boyut katar. Hele de Sontag'la olan bağınızı koparmazsanız sadece fotoğraf değil aklınıza gelecek birçok şey ile ilgili algı kapılarınızı ardına kadar açabilirsiniz. İnsan hakları savunucusu, yazar, aktivist ve nice sıfatı birlikte bünyesinde barındıran Sontag, hayatı boyunca dünyanın en üretken insanlarından birisi oldu. Ta ki 28 Aralık 2004'te kan kanserine yenik düşene ve Paris'teki Montparnasse Mezarlığı'na gömülene kadar. Makaleleri ile düşünsel anlamda birçok insanı besleyen Sontag şimdi çok daha özel çok daha kişisel bir şekilde bu yolda yürümeye devam ediyor. Biseksüelliği her zaman hayatında arka planda kalmış Sontag'ın günlükleri ölümünden dört yıl sonra tek oğlu yazar ve akademisyen David Rieff tarafından halka açılıyor. Üç parça halinde Penguin yayımevi tarafından basılacak olan günlükler, ocak ayından itibaren "Reborn: Early Diaries, 1947-1964" adıyla raflardaki yerini alacak. Eleştirmenleri etkilediği kadar da kızdıran Sontag, 1946'da daha 16 yaşındayken günlüğüne şöyle yazmıştı: "Her şeyi yapmaya çabalıyorum. Her yerde zevke hazırlıklı olmalıyım ve onu bulmalıyım da çünkü o her yerde! ...her şeyin önemi var!" İlk kez yayımlanan günlüklerinde Sontag 15 yaşındayken ilk kez cinselliğini keşfetmesini anlatıyor: "Çok gencim ve muhtemelen hırslarımın en rahatsız edici yanları zamanla kaybolacak. O yüzden şimdi lezbiyen eğilimler olduğunu hissediyorum (bunu ne kadar isteksizce yazıyorum.)" 16 yaşına geldiğinde ise günlüğüne ilk cinsel deneyimini aktarırken, bu kadından kimliğini korumak adına "H" diye bahsediyordu: "Muhtemelen sarhoştum, ama H benimle sevişmeye başladığında çok güzeldi. Biz yatmaya gitmeden önce saat gecenin dördü olmuştu. Onu arzuladığımın bilinçli bir şekilde farkına vardım, bunu o da biliyordu." Biseksüelliği her ne kadar muğlak kalmış gibi görünse de -en azından bu günlükler su yüzüne çıkana kadar- o aslında bu konuda mümkün olduğu kadar çok ipucu vermişti. Bir keresinde bir röportajında yaşlanmayı şöyle anlatmıştı: "Yaşlandığınızda, 45 ya da üstü, erkekler size ilgi duymayı bırakıyor. Ya da başka bir deyişle, benim ilgi duyduğum erkekler bana ilgi duymuyor. Ben genç bir erkek istiyorum. Güzelliği seviyorum. Ben yedi kere aşık oldum. Hayır, hayır aslında dokuz. Beş kadın, dört erkek."

Aslında Sontag'ın hayatında başka kadınlar da oldu ama bunların arasında en bilinenleri aktris Nicole Stephane, fotoğrafçı Annie Leibovitz, koreograf Lucinda Childs ve yazar Maria Irene Fornes idi. Ama en göz önünde olan ilişkisi Leibovitz olmuştu. Onlar sadece 'sevgili' değildi aynı zamanda birlikte de çalışıyorlardı. 1999'un sonunda Leibovitz, sontag ile ortaklaşa "Women / Kadınlar" adlı bir fotoğraf kitabı çıkarmıştı. Leibovitz, bu kitapta bulunan kadınları fotoğraflamaya başlamadan önce birçok insan gibi Sontag da bir liste yapıp kendisine vermişti ve kitap bittiğinde listenin çoğu fotoğraflanmıştı. Leibovitz bir röportajında Sontag'ın sürece nasıl dahil olduğunu şu sözlerle anlatmıştı: "Bu onun fikriydi. Buna doğrudan kapılmadım. Arkadaşlarımla ve çalıştığım diğer insanlarla konuşunca bu fikir onları çok heyecanlandırdı. Onları heyecanlanması da beni sevindirdi ve onların heyecanlamasının ilginç olduğunu düşündüm. Ama aslında kimse kitabın neyle ilgili olması gerektiğini bilmiyordu. Kimin o kitapta yer alması gerektiğini de bilmiyordu. Susan bir başlangıç listesi yaptı. Geçenlerde bir göz attım ve sanırım listede bulunan bir ya da iki kişi dışında on beş kadının hepsini fotoğraflamışız. Konuyla ilgili bir yazı yazacağını söylemişti ama sonuna kadar tam olarak hemfikir olmadı. Eğer kitabı beğenmeseydi, bir yazı alamayacağımı hissediyordum. Sonunda Joan Didion'ı aramak zorunda kalacağımı ya da benzer bir şeye mecbur kalacağımı düşünüp duruyordum." !f 2008 film festivalinde Leibovitz'in hem fotoğrafçılık kariyerinin hem de hayatının anlatıldığı "American Masters: Annie Leibovitz: Life Through a Lens" filminde, konu Sontag'a geldiği zaman fotoğrafçının konuşmakta zorlandığı ve ağlamasına ramak kaldığı da gözlerden kaçmamıştı. Biseksüelliği bir kenara aslında Sontag evlenmişti. Hem de 17 yaşında sadece 10 gün süren bir kur evresi sonrasında. Sontag, Philip Rieff ile sadece sekiz yıl evli kaldı. Bu evlilikten doğan ve şu anda annesinin günlüklerini yayımlama kararı alan David, annesinin Farrar, Straus and Giroux yayımevinde editörlüğünü bile yapmıştı. Şimdi ise verdiği bu kararın arkasında duruyordu: "Kaliforniya Üniversitesi'ne araştırmalarını satmaya karar verdiği gerçeğini de göz önünde bulundurunca, verdiğim karar çok zor olsa da bana aslında pek bir seçenek bırakmıyordu. Açıkçası günlük kaçınılmaz bir şekilde basılacaktı o yüzden bunu kendim yapmak istedim. Beni rahatsız ettiği için bir şeyi atmak gibi bir davranışta bulunmamak ya da annemin dünyanın öğrenmemesini istediği bir şeyi kesmemek için edisyon sürecinde çok çaba harcadım." Sontag'ın günlüklerinde sadece cinselliği keşfi bulunmuyor tabi ki. Günlüğünün ilk sayfalarında Sontag, Anrde Gide ya da Rainer Rilke'nin kitaplarını nasıl da bir çırpıda hevesle okuduğunu anlatmış. Oğlu ise bu durumun normal olduğunu düşünüyor: "O bir dahîydi ve bir dahînin iştahına sahipti. Benim gibi dahî olmayanlar için onun okuduğu kadarını okumak daha uzun zaman alıyor. Bence bu kitabın okuyucularına yararı, kişinin kendini yaratması ile ilgili. Daha birçok listesi olmasına rağmen, bu kitaba bazı listeleri koymamın sebebi de bu." Sontag'ın bütün kariyerini ve sahip olduğu bilgiyi bir kenara bırakırsak nihayetinde o David'in annesiydi. David'e göre sontag'ın gençliği ile daha sonra annesi olarak tanıdığı kadın arasında çok fark yoktu: "Bence o kadar değişmedi. Günlüğünü okurken en çok takıldığım şey bu olmuştu. Merakı ve doymak bilmezligi olduğu gibi duruyordu, 15'inde neyse hâlâ oydu. Bu açıdan olağanüstü bir şekilde aynı kalmıştı."

(Taraf Gazetesi)