Pamuk Anneannenin Kanlı Polisiye Romanları
Ağustosun üçünde 89’una basan İngiliz polisiye romancı PD James’in son kitabı mayıs ayında Pegasus Yayınları’ndan Özel Hasta adı ile Türkçe’de
Onu görünce aklınıza ilk gelen şey nasıl da “pamuk gibi” bir anneanneye benzediği olacaktır. Ama o süt yerine banyo temizleyicisi ile damardan beslenmeye gönüllü olan ve kıvranarak ölen bir hemşireyi ya da ilâhiler söylerken kurbanlarını boğan ve daha sonra da ağzılarını pübik kıllarla dolduran insanları anlattığı romanlar yazıyor. Bu iki tasvir de 3 ağustosta 89 yaşına basacak olan Phyllis Dorothy James’e ya da daha bilinen adıyla polisiye romanın Baronesi
PD James’e uyuyor. Barones derken de bu alelâde bir yakıştırma değil.
Kendisi gerçekten Holland Park Baronesi James ve hatta Lordlar Kamarası’nın da hayat boyu üyesi.
İngiliz yazar PD James, konularını Britanya’nın cezai adalet sisteminden ve sağlık servislerinden alıyor. Bu da bir rastlantı değil, insan kendi yaptığı işten daha iyi neyi bilebilir ki? 1940’larda James’in kocası İkinci Dünya Savaşı’ndan döndüğü zaman yaşadıklarının çoğu savaş alanında kalmaktan ziyade onunla eve gelmişti. Hâl böyle olunca James, eşini bir hastaneye yatırdı ve iki çocuğuna bakmak için burada çalışmaya başladı. İçinden yazmak geliyordu ve nasıl başlayacağını bilmiyordu. Aslında o torunlarına “Ben hep yazar olmak istemiştim” dememek için birgün bir yerden başlaması gerektiğine karar vermiş ve başlamış. İlk romanı Cover Her Face de bu aralarda yeşermeye başladı. İşe gidip gelirken azar azar romanının bölümlerini oluşturmaya başladı James. “Öyle zamanlar olur ki her bilimadamının, Tanrı’nın bile, tecrübelerini yazması gerekir” diyen James, ilk romanın 1962’de tamamladı ve iki yıl sonra eşini kaybetti. Bunun üzerine James, kariyerine en büyük katkıyı sağlayacak ve 1979’a kadar devam edeceği yeni işine başladı: İçişleri’nin cezai bölümünde devlet memurluğu.
DALGLIESH VE GRAY TANIŞIR
James, 1962’de yazdığı Cover Her Face’ten mayıs ayında Türkçe’ye çevirilip Pegasus Yayınları’ndan Özel Hasta adıyla raflardaki yerini alan The Private Patient adlı son kitabına kadar hep bir adama sadık kaldı. Bu kocası değildi, bu dedektif Adam Dalgliesh’ti. Dalgliesh, Metropolitan Polis Merkezi’nde çalışan ve aynı zamanda birkaç şiiri yayımlanmış bir şair. Uzun boylu yakışıklı bir adam olan Dalgliesh, bir Jaguar kullanıyor ve Thames Nehri üzerinde yaşıyor. Birçok kadın için de Jane Austen’ın Aşk ve Gurur kitabındaki Bay Darcy’yi anımsatıyor. Bütün bu büyüyü bozan ise Dalgliesh’in James’in romanlarında sadece baş kahraman olması. James, 14 kitap boyunca Dalgliesh üzerinden kurdu hikâyelerini. Onu çok sevdi, hatta hayran oldu ama işini her zaman önce tuttu. Hatta özel hayatı aklını bulandırmasın diye Dalgliesh’in eşini ve çocuğunu “hissiz” bir şekilde öldürdü. Aslında Dalgliesh’in bu şairane yanının tek sebebi, James’in ondan sıkılıp baş kahramanını da öldürmek zorunda kalmaktan kaçınmasıydı.
James’in Dalgliesh’e sadakatine gölge düşürecek sadece iki kitap vardı. Bunlar da James’in kadınsı yanının ortaya çıktığı düşünülen 1972’de yazdığı ve Türkçe’ye Kadınlara Göre Değil adıyla kazandırılan Remzi Kitabevi’nden basılan An Unsuitable Job for a Woman ve 1982’de yazdığı The Skull Beneath the Skin. İkisinin de baş kahramanı Cordelia Gray’dir. Gray güçlü bir İngiliz kadınıdır ve bu işe, kendisine miras kalan dedektiflik ajansı ile başlar. Düzeni ve bilgiyi seven bu kadın aldığı davalara odaklanmayı sever. James, sadık okurlarını şaşırtmayı sevdiğinden Kadınlara Göre Değil kitabında Gray’i Dalgliesh’le tanıştırır. Hatta daha sonra A Taste For Death kitabında ikili yemek yerken görülür.
Tabii bunların dışında yazarın son dönemde en öne çıkan kitabı Alfonso Cuaron tarafından 2006’da beyazerdeye taşınan Children of Men’dir. 2027’nin Britanyası’nda “kısır” bir dünyayı anlatan filmde Clive Owen, Julianne Moore ve Michael Caine gibi oyuncular rol almıştı. Film aynı yıl USC Libraries Scripter Ödülleri’nde En İyi Uyarlanmış Senaryo Ödülü alırken 2006 Oscarlarında da En İyi Uyarlanmış Senaryo Ödülü’ne de aday gösterilmişti.
KATİLLER O GÖRÜNMEZ ÇİZGİYİ GEÇER
“Bir dedektiflik hikâyesi cinayetle değil, düzenin yeniden yapılanması ile ilgilidir” diyen James’e göre cinayet eşsiz bir suç hatta kurban için asla onarılamayacak bir suç. James’e göre katil suçu işleyerek onu diğerlerinden ayıran görünmez bir çizgiyi geçiyor ve insanlar ona “dehşet içinde” hayran kalıyor.
James de bu hayran kalınası karakterleri yaratıyor. Ona göre 90’ına merdiven dayamış “pamuk bir anneanne” olmak bir yana, dünyadan haberdar olup kendi hayal dünyasını yaratmak bir yana. Yazdığı hikâyelerdeki aşırı uçlardan ziyade onu ilgilendiren hikâyenin güdüsünün güçlü olması. Çok fazla miktardaki para ya da intikam arayışı mesela. Ya da çocukluğunda tacize uğramak, çok hareketli bir cinsel yaşam, patronu aldatmak ve akabinde gelen şantajlar. Bunlar polisiyenin vazgeçilmezleri arasında.
Peki çalıştığı işler dışında James’in işlediği konular arasında olan küçükken istismar edilmek ya da şantaj onun başına gelmiş miydi? Hayır, ama James’in bunu nasıl bir his olabileceğini hayal etmekte zorlanmamasını sağlayacak bir hayalgücü vardı. Bir röportajında “Bu duygu bazen çok evrenseldir, hepimiz korkuyu hissederiz. Her kadın karanlıkta takip edildiğini düşünebilir, bu zor değildir. Hepimiz kıskanmışızdır. Hepimiz birini öldürecek kadar sinirlenmişizdir” diyor James.
James’in yazınında dikkat ettiği bir diğer şey ise katilin profili. James’e göre bir katilin aklı başında olmalıdır, belki bazı ayrıcalıkları bulunmalıdır, iyi eğitim almıştır hatta iyi bir işte çalışmalıdır. İşin püf noktası okuyucuya, onu neyin bir katile dönüştüğünü düşündürmektir. James yazınına sekte vuran iki şeyden ise mustarip; DNA ve cep telefonları. Sizi arayanın yan odada bile olabilme ihtimalinin bütün uzamsal kavramları baltaladığını düşünen James, DNA’nın izinin bu kadar kolay sürülebilir olmasının da polisiye romanın yapısını değiştirdiğini düşünüyor.
HASTANE ODASI ROMANI
Seval Birdal tarafından Türkçe’ye kazandırılan son romanı Özel Hasta’yı yazarken James kalp yetmezliği yaşamıştı. O anda en çok korktuğu şey ölmekten ziyade kitabını yarım bırakmaktı. Aslında daha da kötüsü kitabının başka biri tarafından tamamlanıp gerçekten çok kötü bir iş çıkmasıydı. İşin tek iyi yanı ise yazmak için çok fazla zamanı olmuştu. Yazmak ve kafasını dinlemek isteyen yazarların hep uzaklarda, deniz kıyısında bir evi olduğu düşünülür. James’e göre ise fırsat ayağına gelmiş gibiydi. Ne bir ziyaretçi, ne telefon ne de e-posta… Hasta yatağında olmasına aldırmadan sekreterini çağırdı ve romanını dikte ettirdi.
Polisiyenin Baronesi şimdi iki kızı, beş torunu ve altı tane de torununun torununa sahip bir anneanne. 90 yılı geride bırakmasına çok az kaldı ve hayatla derdi yine romanlarıyla ilgili. Yeni romanı için ilham kaynağı bekleyen James “Hayatımı devam ettirebileceğimden emin olmam lazım ve birileri bana artık eskisi kadar iyi yazamadığımı söylemeden önce yazarlığı bırakmam lazım. Birçok yazar kabiliyetinin büyük bir kısmını kaybettikten sonra yazmaya devam ediyor ve bence bu çok büyük bir hata” diyor.
Anneanne ve yazarlığın yanı sıra hayat boyu Lordlar Kamarası üyesi olması da James’in siyasî bir yanı olduğu düşüncesini akla getirse de o kendini hiçbir partiye ait hissetmiyor. Ama yine de bireyin özgürlüğünden yana olduğu için iç güdülerinin onu Muhafazakâr Parti’den yana olduğunu hissettirdiğini dile getiriyor.
(Taraf Gazetesi)
Labels:
Taraf Gazetesi