Venedik'te Üç Ressam




İtalyan Rönesansı’nın üç büyük ressamı Titian, Tintoretto ve Veronese… 30 yıl “yan yana” çalıştılar… Tinterotte, “ustası” Titian’a isyan ederken, Titian,Veronese’yi “kanatları altına aldı”

Amerikalı romancı ve gazeteci Henry Brooks Adams, “Hayat boyu edineceğiniz bir arkadaş çoktur, iki arkadaş fazladır, üç ise neredeyse imkânsızdır. Arkadaşlıkta hayatların belirli bir paralelliği, fikirler topluluğu ve bir amaç için rekabet gerekir” demiş. Her ne kadar aynı topraklarda yaşamamış olsalar da Adams’ın bu sözü Venedik’te bir döneme damgasını vuran ressamlar, Titian, Tintoretto ve Veronese için biçilmiş kaftan.
1500’lerin başında Venedik’te İtalyan Rönesansı başlamıştı. Titian ise 1488’de çoktan dünyaya gözlerini açmıştı. Titian, gençliğini Giovanni Bellini’nin yanında tahtaya çizilen dinî resimler üzerine çalışarak geçirmişti. Fakat ne zaman ki Bellini’nin atölyesinden mezun oldu, işte o zaman kendi stilini konuşturmaya başladı; daha üç boyutlu gözüken ve daha büyük formatta resimler çiziyordu. Derken sahneye Tintoretto çıktı. 1518 doğumlu bu genç, Titian için tam bir yeni yetmeydi. Ama bir tevatüre göre Titian’ın stüdyosunda kısa bir süre için çalışmış olan genç, ustasının gazabına uğrayarak kapı dışarı edilmişti. Sebebi ise sahip olduğu yeteneğin Titian’ı korkutmuş olmasıydı.
16. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Titian ve Tintoretto’nun arasındaki çekişme tam doruk noktasına çıkmıştı ki, rekabeti kızıştırmak için Verona’dan, adını geldiği yerden alan Veronese lakaplı bir genç çıkıp geldi, hem de 1528 doğumlu bir genç. Artık Venedik’te, resimlerinin altına imzalarını bile atmalarını gerektirmeyecek kadar kendilerine özgü stilleri olan bu üç ressamdan başkasının esamesi okunmuyordu.

Bu üç ressamın rekabeti aslında Venedik sanatının büyümesinde büyük bir itici güç olmuştu. Görünen o ki böylesi bir rekabet sadece, sanat piyasasının, diğer İtalyan Rönesans şehirlerinden farklı olduğu Venedik’te gerçekleşebilirdi. Venedik ticarete açık bir cumhuriyetti ve sahip olduğu servet, ülkenin zenginleri arasında göreceli olarak paylaştırılmıştı. Sıradan vatandaşlar, dinî kardeşlik dernekleri, Senato ve Hazine gibi birçok hükümet organı, sanat tacirlerinin himayesine girmemek için direniyordu ve bunun için yeterli zenginlikleri ve istekleri vardı.
Gerçekte bütün şehir, birbirini dışarda bırakmaya çalışan ve sanatçıları koruyan insanlarla doluydu. Sonuç olarak da sanatçılar iş alabilmek için rekabet şansı yakalamıştı ve bu aynı zamanda çok başarılı ressamların sürekli iş sahibi olması anlamına geliyordu.
Bunun tersine birçok İtalya şehri tek bir lord ya da oligarşi ile yönetiliyordu ve tek bir ressam, resme olan talebi karşılamaya yetiyordu. Venedik dışında bu kaideyi bozan sadece Floransa ve Roma’ydı. Floransa’da Medici’nin himayesi altında birçok sanatçı yetişti ama genel talebin çoğu, bu prestijli aile tarafından kontrol ediliyordu. Roma’da ise sanata olan talep her yeni Papa ile neredeyse 10 yılda bir değişime uğruyordu ve en hırslı projelerin boyutları da oldukça büyüktü. Dolayısıyla resimleri bir kişiden ziyade bir ressam takımı ve heykeltraşlar yapıyordu. Bu da ressamların rekabet etmek yerine işbirliği yapması ile sonuçlandı. Titian, Tintoretto ve Veronese de 30 yıl boyunca “yan yana” çalıştı. Hiçbir İtalya şehri böylesi büyük ressamları, bu kadar uzun zaman birarada tutamamıştı.

Bu üç ressam rakipti ama birbirleriyle eşdeğer değildi. Titian olarak bilinen Tiziano Vecellio, Tintoretto olarak tanınan Jacopo Comin ve Veronese olarak anılan Paolo Caliari, resmi sadece bir araç olarak kullanıyordu. Titian, bu üçlünün en tepesinde duruyordu; diğer iki ressam doğmadan çok önce Venedik’in en meşhur ressamı olarak tanınıyordu. Hatta Tintoretto ve Veronese kariyerine başlamadan önce Titian’ın namı çoktan Avrupa’ya kadar yayılmıştı. Yüzyılın yarısı geride kaldığında Titian’ın müşteri profilinin çoğunu denizaşırı ülkeler, küçük bir kısmını ise yerel talepler oluşturuyordu. Bu durumda Tintoretto ve Veronese, kendi pazar paylarını oluşturmak için rekabete girmek zorundaydı. Dahası Titian işleyeceği konuyu seçme ve onu nasıl işleyeceği konusunda göreceli bir özgürlüğe de sahipti.
Tintoretto ve Veronese ise rakip olmalarına rağmen birbirlerine daha yakın bir konumdaydı. Kariyerleri boyunca Venedik’te aynı müşteriler için çalıştılar. İki genç ressam Titian’ın gölgesinde kaldığı için hep onunla yarışmak zorunda kaldı. Zeki ve inatçı olan Tintoretto’nun Titian’a cevabı, onun sanatını taklit etmek ve ona isyan etmek oldu. Titian’ın stilini yakından inceledi, ki zaten kısa bir süre Titian onun ustası olmuştu. Ama yine de Tintoretto, ustasının yarı saydam renkler kullandığı tekniğini reddetti ve bunu basitleştirerek cesur ve geniş fırça darbeleri kullandı. Tintoretto’nun konularına yaklaşımı da farklıydı. Titian kariyeri boyunca resimlerindeki figürlerin duygusal durumlarını anlamaya çalıştı. Tintoretto ise ilahî olanın gücünü yansıtmayı tercih etti. Mesela İsa’nın Vaftizi tablosunda cennetin saçtığı ışık, altın ve gümüş rengin patlamasıyla verilmişti. İsa ve Aziz John’un hayalet gibi bedenleri de alev ve duman gibi bükülüp titriyor, bu mucize derin ve kutsal bir gizem gibi gözüküyor.
Titian ise Tintoretto’yu küçümsedi ve kariyerini mahvetmek için elinden geleni yaptı. Fakat konu Veronese’ye gelince işler değişti. Titian, Veronese’yi hep bir kefalet ya da vekil olarak gördü. Veronese de buna karşılık Titian’ın yararına çalışmaya özen gösterdi. Tintoretto’nun eserlerini “tuhaf” bulanlar, işlerini Veronese’ye vermeye başlayınca da Titian onu, “kanatlarının altına” aldı.
Titian duyguların yoğunluğuna odaklanırken, Tintoretto kutsal ihtişama yöneldi, Veronese ise bereket ve bolluğun çekici resimlerini yapmayı tercih etti. Veronese’nin çalışmalarında daha yumuşak ışıklar, güzel renkler ve uyumlu kompozisyonlara rastlamak mümkündü. Veronese’nin bir özelliği de ilgi çekici ve küçük ayrıntıları ekleme merakıydı. O, bu üç ressam arasında en “dekoratif” çalışandı.
16. yüzyılın ilk çeyreğinde Titian dinî betimlemelere yer veren resim anlayışında bir devrim yaptı. Devriminin meyvelerinden biri olan ve Bakire Meryem’in cennete yükselişinin tasvir edildiği Assunta, Santa Maria Gloriosa dei Frari Kilisesi’nin sunağını süslüyor. Bir diğeri ise Santi Giovanni e Paolo Kilisesi için yaptığı ama şu an kayıp olan The Death of St. Peter Martyr tablosu. Bu iki eser, Titian’ın ustası Giovanni Bellini ya da önceki Venedik ressamlarının tipik düşünce dolu kutsal resimlerinin aksine keskin duygular ve hareketler içeriyor. Dahası Titian, ifadelerin durağan olmadığının farkına varmıştı ve bunları ışığı kullanarak keskin hale getirmişti. Bu resimlerin bir diğer özelliği ise taşınamayacak kadar büyük ve değerli olmalarıydı.
Veronese’nin Virgin and Child with Angels Appearing to Saint Anthony Abbot and Saint Paul the Hermit ve Tintoretto’nun Temptation of Saint Anthony tablolarına bakılacak olursa ikisinin de aynı büyüklükte ve aynı azizi, aynı pozda betimlediği göze çarpıyor. Bu eserler iki ressamın da bağımsızlığı ve rekabetine güzel bir örnek.

VENEDİK’TE CİNSEL DEVRİM

16. yüzyılda Venedik’te cinsel arzunun düzgün bir tasvirinin yapılması konusunda da eşi benzeri görülmemiş bir endişe vardı. Bunun bir örneği Giovanni Bellini ile Titian’ın arkadaşı olan ve kadınlara olan aşkı ile nam salmış yazar, tarihçi ve teorisyen Pietro Bembo’nun eserlerinde görülebilir. 1505’te aşk üzerine bir diyalogu içeren Gli Asolani’yi (Asolani Halkı) yazdı ve yüzyılın en popüler kitapları arasına girdi. Üç kitap halinde yazılan eserde, romantik bir ihtirasın acıları ve zevkleri anlatılırken bir yandan da gerçekçi izlenimlere yer veriliyordu.
Titian’ın Danaë tablosunda çıplak bir şekilde yatan Danaë’nin karşısında, altın rengi ışık hüzmesi eşliğinde Zeus belirir. Şefkat ve ihtiras içinde hayallere dalmış olan Danaë, yatağa ve yastıklara gömülmüştür. Bir eliyle çarşafı tutan genç kadın, bir yandan da sevgilisinden gelecek “alamet” için bacaklarını aralamaktadır.

Bir diğer ünlü İtalyan ressam Giorgione’nin başladığı ve öldükten sonra Titian’ın devam ettiği Dresden Venus tablosu ve Titian’ın Venus of Urbino tablosunda kadınlar hareketsiz yatarken tasvir edilmiştir. Ama resim, anlatıcı konumundadır ve yorumculara göre hikâye açıkça cinsel doruk ve rahatlamayı anlatır.
1576’da Titian ölünce Venedikli filozof Antonio Persio, İnsan Zihni Üzerine Bir Tez’i yayımladı ve sağlıklı çocukların, “en yoğun ihtirasla ruhun duygularını” taşıyan ve bu sayede ruhları birleşen çiftlerin sevişmesiyle doğduğunu söyledi ve ekledi: “Bunu, resim sanatının babası Titian’ın benzeşmesinden daha iyi nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Kendi ağzından ve o çalışırken yanında olanlardan duyduğum kadarıyla bir figür çizmek istediğinde ve karşısında gerçek bir adam ya da kadın varken, o insan onun görüşünü etkiliyor ve ruhu, temsil ettiği şeyin içine sanki başka hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi giriyor. Bunu gören insanlar da onun kendinden geçtiğini düşünüyor.”
1576’da veba salgını Venedik’te her yeri sarmıştı ve salgın 27 ağustosta 80’lerindeki Titian’ın ölümüne sebep oldu. Titian, vebadan ölmesine rağmen kilisede gömülen tek Venedikli olmuştu. Yarım kalan Pietà tablosu ise Genç Palma tarafından tamamlanmıştı. Titian en meşhur tablolarından Madonna di Ca’ Pesaro’nun yanında gömülüydü. Titian’ın ölümünden sonra asistanı ve oğlu Orazio da vebadan ölmüş ve ailenin görkemli malikanesi yağmalanmıştı.
Titian’ın ardından ise Veronese ölmüştü. Geriye, büyük Venedik ressamlarından sadece Tintoretto kalmıştı. 1594’te ateş ve mide ağrısı sorunları yaşayan Tintoretto iki hafta boyunca ne uyuyabilmiş ne de bir şey yiyebilmişti. 31 Mayıs 1594’te ölen Tintoretto da 30 yaşında ölen en sevdiği kızı Marietta’nın yanına Madonna dell’Orto kilisesine gömülmüştü. Geleneklere göre kızı son yolculuğuna çıkmadan önce hareketsiz dururken, acı içindeki babası onun son portresini çizermiş.

(Taraf Gazetesi)